Son yıllarda ülkemizde ki doğum oranlarında dramatik şok edici düşüşe tanıklık ediyoruz. Doğum oranlarındaki bu düşüş birçok ülkede de görülmekte ülkeleri ekonomik, demografik ve kültürel olarak tehdit etmektedir. Hükümetler bu düşüşe engel olmak için politikalar geliştirmektir. Politikaların amaca ulaşabilmesi için öncelikle düşüşün sebeplerini doğru teşhis etmek gerekir. Bu makalemde bu endişe verici oranların sebeplerini irdelemek istiyorum.
Ebeveynlerin az çocuk sahibi olması veya boşanmaların artması sebebiyle aile bütünlüğü bozulmasıyla çocuk sahibi olunamaması
Ebeveynler mesleki hedefleri, kariyer basamakları ya da ekonomik sebepler nedeniyle daha az çocuk ya da hiç çocuk sahibi olmamayı tercih edebilirler. Doğum kontrol imkanlarına kolay erişim ebeveynlerin çocuk sayısını sınırlayabilme imkanını sağlayabilmektedir.
Kadınların geçmiş yüzyıllara göre eğitime erişim imkanlarının artmasıyla birlikte geleneksel aile rollerinde değişim yaşanmaktadır. Kadınların eğitim seviyelerinin yükselmesiyle birlikte kariyer odaklı yaşam tarzları ve artan hırsları sahip olunan çocuk sayısını azaltabilir veya çocuk sahibi olmayı ertelemeye sebep olabilir.
Kadınların istihdamının arttırılmasıyla çalışma hayatının zorluklarıyla karşılaşan kadınların artan iş yükü çocuk sahibi olma isteğini azaltabilir.
Bireyselliğin giderek arttığı bir zamanda birey eğlence, seyahat, hobi faaliyetlerine daha fazla önem verebilir ve çocuk sahibi olmanın külfetine katlanmak istemeyebilir.
Evliliklerin ertelenmesi ve evlilik dışı yaşamların tercihi suretiyle evliliklerin azalması
Konut, kira, ulaşım, temel ihtiyaç maddelerinin artan maliyetleri kentlerde yaşamı hayli zorlaştırmaktadır. Üniversite mezunu olan bir birey öğrenim kredisi borcu ödeme, iş bulma vb. gerekçelerle iş bulmayı çalışmayı önceleyebilir ve evliliği erteleyebilir.
Geleneksel aile rollerinde kadınlar genellikle ev hanımlığıyla uğraşırken kadınların eğitime önem vermesi eğitimin bitmesiyle iş bulma belli bir ekonomik seviyeye gelme arzusu evlilik planlarını erteleyebilir.
Cinselliği evlilik öncesi yaşamak cinselliğe kolay ulaşım, birlikte yaşamanın giderek daha fazla kabul görmesi aile kurumuna verilen değerin azalmasına bağımsız yaşama fikrinin rağbet görmesine neden olabilir.
Sonuç olarak doğum oranlarındaki düşüş tek bir sebebe bağlanmayacak kompleks bir meseledir. Ancak temelde geleneksel aile yapısının sarsılması ve aile rollerinin değişmesi asıl sebep olarak görülmektedir. Aile yapısına yapılan her türlü saldırı (özellikle tv dizileri) yeni nesillerin yetişmesini engelleyecektir. Kadın istihdamının arttırılması, kadının güçlendirilmesi gibi çokta fıtrata uygun olmayan sloganlar ile kadınların zorla iş hayatına sürüklenmesi temelde doğum oranlarının düşüşüne ana etken olarak görülebilir. Çalışmak bir tercihse ev hanımlığı da bir tercih olarak görülmeli saygı duyulmalıdır. Kadın istihdamını zoraki arttırma ile doğum oranlarının artışı mümkün değil ve gerçekçi değildir.